zaterdag, januari 27, 2007

İşte Türk’lük böyle bir şey

Mewla Benavî
Tayyip Erdoğan Türk olmadan önce anlaşılır, ve insani tarafları olan bir kişi olarak tanınıyordu. Erdoğan’ın Türkleşme süreci hepimizin gözleri önünde gerçekleşti. Onun nasıl Türkleştikçe insanlardan uzaklaştığını gördük ve eski mazlum hali yerine duygusuzlaştığını, gaddarlaştığını ve “devlet’in âlî” menfaatleri için herşeyi mübah saymaya başladığına şahit olduk. Tayyıp Erdoğan’ın isteyerek Türkleştiğini belki iddia etmek doğru olmaz. Ama Türkleşmek bir süreçtir ve sürecin başından sonuna kadar direnmeyenleri düşürürler.
Tayyip Erdoğan Gürcü bir insandır ve Türk olduğunu söylemekten kaçınıyordu. Türkler kendisini zorladıkları zaman da “Türkiyeli” terimini kullanıyordu. Sonra tehdit, suikast ve belki şantajlara dayanamayarak Türkleşti. “Türkiyeli” yerine ‘Türk’ olduğunu söylemeğe başladı. Tabii Türkleşmek sadece “Türk’üm” demekle olmuyor. Türk olmak; Türk gibi konuşmak, Türk gibi davranmak ve yavaş yavaş Türk gibi düşünmektir.
Tayyip Erdoğan kendisinin Türk, hanımının Arap olduğunu ama Kürtlerin var olmadığını söyledi. Bu tipik bir Türk konuşmasıdır. Bu türden tutarsızlığı ancak bir Türk yapabilir ve zaten bir insan bu dereceye vardıktan sonra artık sonu hayırlı olmaz.
Türklük melanetinde hak, hukuk ve insani duygular yoktur. Türk yazar ve çizerlerinin Kürdistan’ın güneyini işgal etme tartışmalarında, Kürtlerin ne düşündükleri ve ne hissetiklerinin hesabı yoktur. Hiçkimse orada hak sahibi olmadıklarını söylemiyor. Kimse çıkıp orası, Irak değil Kürdistan, ayrı bir ülkedir ve orayı işgal etmek insani açıdan hak ve hukuk açısından doğru değil demiyor. Hiç kimse işgal operasyonun kaç Kürd’ün ölümüne neden olabileceğini, kaç kişinin evinin yıkılacağı hesabını yapmadığı gibi ölecek olan Kürtler karşı zerre pozitif duygu da beslemiyor. Yani eğer işgal etmeği mümkün görseler hemen yaparlar ve herkes taraftardır.
Tayyip Erdoğan’ın 10 bin kilometre gerekçesi de Türk’lük mantığına dayanıyor. Farzedelim ki ABD haksız bir şekilde Irak’ı işgal etti, Peki bu Türkler’e Kürdistan’ın diğer bir parçasını işgal etme hakkını mı verir? Türkiye ile Yunanistan arasında da birkaç kilometre var. Hakeza Türkiye’nin bugünkü sınırları Bulgaristan, Ukrayna, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan ile var. O zaman Türklerin bu ülkeleri işgal etme hakkı mı var? Türk mantığına göre var ve bütün dünya ‘yurt olmayı’ bekliyor.
Tabii ‘yurt edinme’ sonucu devşirilenler şimdi başka tarafları ‘yurt edinmek’te beis görmezler. Katliam, talan ve yalan üzerine kurulu devletin hak, hukuk ve insanlara saygı ‘lüksü’ yok, ‘Türk’lerin de bu türden bir dertleri yoktur. Tayyip Erdoğan Kürtleri tehdit ederken hitap ettiği bir kitle vardır ve o kitle Kürtleri öldürmek, talan etmek, ortadan kaldırmak’ta sakınca görmez, zevk duyar.
Tayyip Erdoğan Türk’lerin diğer bir iddiasını dillendirdi. Bir zamanlar güneyli Kürtlere yardım etme kampanyasına katıldığını söyledi. Türk devletinin Kürtleri kuruduğunu söyledi. Oysa Türk devletinin Kürtleri kuruduğu kuyruklu yalandır.
Türklerin sık sık söz ettikleri iki dönem vardır:
1- 1988 Enfal’dan kurtulan Kürtlerin bir kısmı, Kürdistan’ın kuzeyine sığınmak zorunda kaldı. Türk askerinin sınırda onların başına neler getirdiğini biliyoruz ve olayın şahitleri yaşıyor. Murat Yetkin çıkıp açıklasın. Türk askerlerinin günlerce Kürt mültecilere sınırı kapattığını, onları aç, sussuz ve soğukta bıraktıklarını ve diğer taraftan da, Irak ordusunun Kürt kadın ve çocuklarını kimyasal silahlar ile yok ederken, Türk askerinin esiri olmaktansa, Irak askerinin operasyon alanına dönüp yokedilen Kürtleri anlatsın.
Kürt esirleri taşınırken Kuzeydeki Kürtler onları görmesin ve yardım etmesin diye gece kamyonlar ile taşıyorlardı. Bunu farkeden kuzeyli Kürtler, gece gündüz ekmek ve yemek pişirerek hızla yoldan geçen kamyonlara atıyorlardı.
Sonrasını da biliyoruz. Toplama kamplarında, telörgüler ile çevrilen ve yıllarca çadırlarda yaşayan Kürtlerin başına neler getirdikleri de biliniyor. Su almak için hergün falakadan geçmek zorunda olan kadın ve çocukları anlatsın Tayyip Erdoğan. Ekmeklerine zehir kattıktan sonra, Baas rejiminin sorumlularını Mardine getirip Kürtlere karşı düzenlenen ‘ikna’ operasyonlarını anlatsın Türk yetkilileri.
O zaman bölge valisi olan Hayri Kozakçıoğlunun, esir kamplarında tutulan Kürtlere gönderilen—Hayri Kozakçıoğlu Bölge valiliği yaparken, dünyanın çeşitli ülkelerinden güneyli Kürtlere gönderilen para bir banka hesabında birkmişti ve o paralar Kozakçıoğlunun dentiminde idi. O paralar esirlerin ihtiyaçlarını gidermek için kullanılmamıştı. Kozakçıoğlu Diyarbekirden ayrıldığında banka hesabını da beraberinde götürdü ve o para ile İstanbul boğazında villalar satın aldı— milyon dolarları çalmasının da Kürtlere ne büyük yardım olduğunu anlatsın Abdullah Gül.
Türkler hiçbir zaman Kürtlere yardım etmemiştir. Türkler’in 1988’de sınırları açmasının nedenleri vardır. Yüzbinlerce insanın dünyanın gözleri önünde katledilmesinin uluslarası müdahaleye neden olabileceğini düşündükleri için ve Kürtleri kontrol altında tutumak için sınırın bu tarafındaki toplama kamplarına yerleştirdiler.
2- 1991 de Kuveyt’in işgalinden sonra yenilen Baas rejiminin Kürtlere karşı uçak ve ağır silah kullanma yetkisinin de ‘âlicenap’ Türklerin eseri olduğunu biliyoruz. O zaman ABD’nin müttefiği olan Türkler ABD ve Batı’ya baskı uygulayarak Saddamın Kürtleri katletmesini sağladı. Türkler o zaman da sınırları kapattılar. Dünya televizyonlarının yayınladıkları resimler hala belleklerdedir. Türk askerlerinin Kürtlerin kendi kardeşlerine gönderdikleri yiyecekleri çaldıkları, imha ettiklerini ve dipçikler ile Kürt kdınlarına vurdukları hala gözlerimizin önündedir.
Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül doğan güneşten utansınlar. Türk devletinin resmi ve fiili politikası hala Kürtleri ortadan kaldırmaktır. Kürtlerin umutlarını yoketmek Türk devletinin en birinci amacıdır ve bu MGK’nin resmi belgelerinde vardır ve Tayyip Erdoğan bu devletin başbakanıdır.
İncirlik’ten ‘No fly zone’ kontrolünden söz ediyorlar. Sanki babalarının hayrına yaptılar. Süleyman Demirel ve o zamanki Türk yetkililerin açıklamalrı ortadadır. ‘İncirliği kapatırsak başka yerden kontrol ederler ve hiçbir etkimiz olmaz’ diyorlardı. Tuncay Özkan’ın o dönemi anlatan kitaplarını açıp okusunlar. ABD’lilerin başına neler getirdiklerini ve en kritik dönemlerde uçakları silahsız uçuşa zorladıklarını Türk devletinin resmi belgelerinden okusunlar. Defalarca ABD’li yetkililere ‘Artık kontrole gerek yok, zaten Kürtler de Irak ile anlaşmak istiyor’ gerekçesi ile Çekiç Güç’ün görevini yapmasını engellemişler. Kürtler yardım eden NGO’ların faaliyetlerini durdurdular ve yıllarca Kürdistan güneyi çok yönlü ambargoya tabi tutuldu. Kime hikaye anlatıyor Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan.
Şimdi? Şimdi de güneyli Kürtlere savaş açmıyorlarsa ‘âlicenap’ oldukları için değil. Yapamadıkları içindir. Kürdistan’ın güneyinin onları nasıl korkuttuğu ve Kerkük’ün iştahlarını nasıl kabartığı gizli değil. Ama sınırın o tarafında Türkler ile savaşmaya hazır bir Kürt ordusu var ve ABD’nin silahlı güçleri vardır. Müdahalenin sınırın bu tarafında yaratacağı tepkinin etkisi ve uluslarası baskıdan çekiniyorlar.
Türkler işgal ve sınır değiştirme senaryolarını 1995’te denediler. Kürdistan’ın güneyine 30 000 asker ile girdiler. Kürt köylülerini öldürdüler. Kürtler de Türk özel birliklerinden beş misli on misli asker öldürdüler. Daha sonra da aynı şeyleri denediler ve hep büyük kayıplar ile geri döndüler.
Bu işlerin bir de uluslar arası boyutu var. 1995’te Tansu Çiller Türk Başbakanı idi ve Türk devleti Kürdistan’ın güneyini işgal etmek amacı ile Kürdistan’ın güneyine sevkiyat yaptı. Almanya Dışileri bakanı Klaus Kinkel Türkiye’ye giderek Tansu Çiller’e ‘Ne zaman, Kürdistan’ın güneyinden, çekilirsiniz’ diye sordu ve ekledi. ‘Geri çekilip çekilmeyeceğinizi sormuyorum, ne zaman çekileceğinizi soruyorum’ demişti. Tansu Çiller kırın mırın etmiş ama Türk askeri birlikleri pis pis geri çekilmişti. Merak eden Cüneyt Arcayürek’in, Tuncay Özkan’ın Türk resmi belgeleri ile yazılan ve o dönemi anlatan kitaplarını okuyabilir.
Şimdi çıkıp perdesiz konuşmak, metre ve santim ile konuşmanın anlamı yok. Türkler hiçbir zaman ‘seyirci’ olmadılar. Her zaman müdahale ettiler. Kürtler dünya’nın herhangi bir yerinde, en ufak bir hak kazanmaya başladıkları zaman, Türkler müdahele ettiler. Çok basit olaylara da müdahale ettiler. İsveç’te açılan bir kreşin kapatılması için resmen müdahale ettiler. Kazakistan’daki Kürtçe eğitim veren okulların kapatılması için Kazakistan devleti nezdinde girişimde bulundular. Tayyip Erdoğan hangi dostluktan, hangi yardımdan söz ediyor. ‘Komşular görsün’ hesabı ile bir kamyonun arkasına birkaç koli eti bisküvisini atmak mıdır yardım dediği şey?
Filistin, Lübnan, Somali’ye ziyarete giden Tayyip Erdoğan’ın aklına ‘birkaç metre’ ötedeki Kürdistan gelmediği için mi gitmiyor? Ya da ‘vatandaşlık bağı’ ile Türk olanların akrabalarına yardim için mi Suriye, İran, İsrail, Suudi Arabistan ve ABD’ye ziyarete gidiyor?
Türk’lerin yaptıkları yapabileceklerinin azamisidir. Eğer mümkün olsa tek bir tane Kürt bırakmazlar. Yapmıyorlarsa yapamadıkları içindir. Onun için de Türkler’in söyledikleri değil yaptıkları ve yapacakları önemlidir.
Laf û gozaf ile bu işler yürümez. Türk yalanlarına inanacak Kürt sayısı da oldukça azalmış bulunuyor. Hile hurda ile de bu işlerin olacağı yok.
Bir Kürt atasözünde olduğu gibi “Heta rûvi dûvê xwe rast neke nakeve kûnê”. Tilki kuyruğunu düzeltmeden deliğe giremez.
Deliğe girmek niyetindeysen ‘kuyruğunu’ düzeltmen gerek ‘Sayın Türk’.