vrijdag, november 03, 2006

Basına ve Kamuoyuna

Çağrılara Saygı Duyarız
Ortadoğu’da çelişki ve çatışma düzeyi süreci gittikçe derinleşerek devam etmektedir. Bölgede bugün çatışmalara sebep olan sorunlar kökeni tarihin derinliklerine dayanan köklü ve derin sorunlardır. 20. Yüzyıl boyunca süreklileşen çelişki ve çatışma durumu bu sorunların şiddetle çözülemeyeceğini ortaya koymuştur. Sorunların tek çözüm yöntemi bölgedeki değişik halkların, kültürlerin ve dinlerin birbirlerini tanıyan ve birbirlerinin varlığına saygı duyan çağdaş demokratik bir zihniyetle ve diyalogla çözmektir. Ne milliyetçi, dinci bakış açılarının ne de bölgenin gerçekliğini dikkate almayan reçetelerin bölge sorunlarını çözemeyeceği bütün yönleriyle açığa çıkmıştır. Bugün yaşanan bu çatışma düzeyine böylesine bir zihniyetin kaynaklık ettiği açıktır. Diğer önemli bir husus ise bugün Filistin ve Lübnan’da yaşanan çatışma klasik bir İsrail-Arap çelişkisi çatışmasından çıkarak bölge üzerinde sürdürülen uluslar arası çatışmanın bir parçası haline gelmesidir. Bunun için çatışma ölçüsüz ve acılarla dolu geçmektedir. İsrail’in saldırısı sonucu Kana köyünde gerçekleşen katliamın boyutları bu acının ulaştığı düzeyi ve savaşın gerçek yüzünü ortaya koymaktadır. Açık ki, şiddetin sorunları ortadan kaldıramadığını, acıyı artırmaya, halklar arası uçurumu derinleştirmeye ve çözümsüzlüğü daha da çıkmaz haline getirme dışında hiçbir sonuç yaratmayacaktır.
Bugün Kürdistan sorunu dünya kamuoyunun gündemine girmiş uluslar arası bir sorun olarak çeşitli güçler tarafından tartışılmakta olan bir sorun durumundadır. Bazı güçlerin kendi aralarında tartışarak sorunu kendi cephelerinden bir biçimde çözme tasarıları üzerinde tartıştıkları anlaşılmaktadır. Sorunu esas muhatabı olarak bizler de zaman zaman çeşitli güçlerle çözüme dönük görüş alış-verişi durumu olabilmektedir. Ancak Türk basınına yansıdığı biçimiyle gerillayı dağdan indirme senaryosu çerçevesinde bize yansıyan herhangi bir durum söz konusu değildir. Herkes şunu çok iyi görmeli ki, gerillanın dağdan indirilmesi öyle kolay bir iş olmadığı gibi, onurlu, eşit, özgür demokratik bir toplumsal yaşamı öngören bir demokratik çözüm projesi olmadan bu tür şeylerin tartışılması dahi kabul edilemez. Türk özel savaş rejimi hükümeti ve sözde muhalefetiyle kendisini bir yandan sınır ötesi bir operasyona hazırlarken, öte yandan Kürt ulusal demokratik birliğin parçalamak için son derece tehlikeli bir politika ve baskıyı geliştirmektedir. Bu konuda sonuç alabilmek için, çeşitli yol ve yöntemleri denemekte olsa da değişen koşulları ve Kürdistan gerçeğini göz önüne almayan Türk devleti sonuç alamayacaktır.
Kendi resmi ağızlarından açıkladıkları gibi Hareketimize karşı yirmi dört kez sınır ötesi harekât düzenlemelerine rağmen hiçbir sonuç almadıkları gibi, bundan sonra da alamayacakları kesindir. Bununla hükümet ve ordunun yapmak istediği artık kendi demokratik çözümünü dayatan Kürt sorununu çözmemek için Türk emekçi halkını oyalamak ve savaşın yarattığı rant ekonomisinden büyük vurgunlar vurmaktır. Bu konuda neredeyse suça bulaşmamış, rant ekonomisinden nasiplenmemiş ordu ve siyaset mensubu yoktur. Gerçeklik böyle olmasına rağmen, sanki sınır ötesi operasyonu yaptıklarında tüm sorunları çözeceklermiş gibi bir atmosfer yaratmak istemektedirler. Bunun sonuçsuz ve Türkiye halklarını aldatma ve oyalamaya dönük bir uygulama olduğu açıktır.
Baskı ve işkence sistemiyle sorunları çözmekte ısrar eden Türk devleti aynı zamanda tutuklayıp cezaevine koyduğu ve kendi sorumluluğunda olan insanlara karşı tecrit ve işkence yöntemiyle sonuç almaya çalışmaktadır. Önderliğimize karşı uyguladığı tecridin bir benzeri olmadığı gibi, Türkiye genelinde bütün cezaevlerinde uyguladığı tecrit ve işkence politikası gün geçtikçe derinleşmektedir. Buna karşı Türkiye sol güçlerinin sürdürdüğü direnişte 120 şehit verilmesine ve bugün dışardan desteklemek için avukat Behiç … sürdürdüğü direniş ölüm sınırına gelmesine rağmen hiçbir hükümet yetkilisinin bir açıklama yapmaması, hükümetin insan yaşamına gösterdiği ilginin düzeyini ortaya koymaktadır.
Son günlerde Urfa’da 130 yurtseverin toplantı gerekçe gösteriler toplu bir biçimde gözaltına alınması ve cezaevlerinde artan baskılar rejimin Kürt sorunu ve Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda hiçbir çözümlerinin olmadığını ortaya koymaktadır. Bununla rejimin niyeti daha net bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Kürt halkına karşı inkar-imha savaşına devam, Türk halkını ve aydınlarını susturma!
Bugün yedinci yılına girmekte olduğumuz 2 Ağustos 1999 yılında Önderliğimizin yaptığı ve hareketimizin de kabul ettiği açıklama ile Kürdistan özgürlük hareketi silahlı mücadele stratejisini bırakarak siyasal demokratik mücadele stratejisini kabul etmiştir. Biz hareket olarak sorunların şiddet yöntemiyle çözüm döneminin aşıldığına inanıyoruz. Bugün esas aldığımız strateji meşru savunma çizgisine dayalı demokratik siyasal mücadele stratejisidir. Biz meşru savunma çizgisini aşan bütün şiddet biçimlerini reddediyor ve terör olarak görüyoruz. Bugün Kürdistan'da yaşanan çatışma Türk devletinin çağrı ve çabalarımıza karşı hareketimizi ve özgürlük dinamiklerini ordu gücüyle şiddeti kullanarak ortadan kaldırmak istediği için güçlerimiz zorunlu bir biçimde meşru savunma savaşını geliştirmek durumunda kaldıklarından dolayı bu çatışma durumu yaşanmaktadır. Biz sorunların şiddetle değil, diyalog yöntemiyle çözmek istediğimizi defalarca deklare etmişiz. Son olarak bir grup değerli aydının “sorun benim de meselemdir” biçiminde bir açıklama yapmışlardır. Biz barışa dönük samimiyet içeren bu tür çağrılara saygı duyuyoruz ve barış doğrultusunda gösterilen bütün çabalara değer biçiyoruz. Yakın bir gelecekte bütün bu yönde yapılan çağrı ve önerilere ilişkin bazı açıklamalar yapacağımızı şimdiden belirtiyoruz. Ancak şunu bir kez daha vurgulayalım ki, şiddet yönteminde ısrarla tercih eden biz değil, Türk devletidir. Barış ve demokratik çözümden yana olan herkesin bu gerçeği göz önünde bulundurarak çaba göstermesi sonuç alıcı olması açısından önemli olacaktır.

1 Ağustos 2006

KKK Yürütme Konseyi Başkanlığı

Kürdistan sorunu, ulusal bir sorundur. Toprak sorunudur. Bagimsizlik sorunudur. „Kürt sorunu“ savunucularinin karsi ciktigi meselede budur. Onlar, Türk egemenlik sisteminin „Devletin ülkesi ve milletiyle b?lünmez bütünlügünün“ resmi yaklasimin savunuculari olduklarindan, Kürdistan sorununu, toprak, bagimsizlik sorunu olmaktan cikarip bireysel haklar düzeyine indirgeyerek, bununda merkezi devlet düzeninde boy verecek demokrasi ile saglanacagi yaklasimlariyla Türk egemenlik sisteminin degirmenine ha bire „kardeslik“, „dostluk“ adina su tasimaktadirlar.

1 Comments:

At 11:41 p.m., Blogger mrkdvsn said...

Me and my team was in search of a rarely found platform which can help us for our new assignment. We are writers and its been a long time we are in this writing field. So we would appreciate help of this blog.eigen bedrijf starten opleiding

 

Een reactie posten

<< Home