woensdag, februari 21, 2007

Barzani ‘çözüm savaş ile olmalı’ deseydi ‘hasmane’ olmazdı

Türk genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt, Kürdistan Başkanı Mesut Barzani’nin Türkiye Kürt probleminin çözümü askeri değil siyasi ve silahsız olmalıdır demesini ‘hasmane konuşma’ olarak nitelendirdi. Barzani Türkiyede Kürt probleminin çözümü ancak ve ancak silah ile olur ve savaşmak lazım’ deseydi, daha az mı ‘hasmane’ değerlendirilirdi. Ya Büyükanıt Barzani’nin kullandığı ‘dil’i anlamıyor, ya da Büyükanıt savaşı tercih ediyor.
ABD’li bir CIA elemanı, Irak-İran savaşı sonrasında, Irak yetkilleri ile olan ilişkilerini anlatıyordu bir belgesel filmde. CIA elemanı İran’ın yenilgisinden sonra, Iraklı bir istihbarat şefinden bir istekte bulunuyor. CIA elemanı geçmişte kendilerine, Baas yetkililerine, yaptıkları yardımların karşılığında bir istekte bulunuyor. Amerikalı eleman, daha önce kaçırılan ve ABD vatandaşı sakat bir Yahudinin denize atıldığı, İtalya gemisinin baş aktörü olan Filistinlinin Irak’ta olduğunu biliyor ve onu Irak’lı yetkiliden istiyor.
CIA elemanı, Irak’lı istihbaratçının kendisini anlamadığını, hatta sesini bile duymadığını söylüyor ve ABD’li çok mantıksız bir istekte bulunmuş gibi bir tutum takınıyor Irak'lı yetkili. CIA elemanı Iraklı’nın isteğini yerine getirmeyeceğini anlıyor ve bir müddet daha sohbet ettikten sonra ayrılmadan önce Iraklı yetkiliye:
— “Ona (Filistinliyi kastederek) söyle onu gördüğüm ilk yerde öldüreceğim” diyor. CIA elemanı sorasını şöyle aktarıyordu:
— “İlk defa Iraklının dediklerimi duyduğunu ve beni anladığını fark ettim” diyordu.
Herhalde bu sadece Baasçılara özgü bir şey değil. Öldürmek, savaş ve tehdit dili dışında hiçbir şeyden anlamayan ve sadece ölüm, öldürme ve savaş kelimelerini işitenler oldukça fazladır ve yüksek pozisyonlarda bulunuyorlar.
Mesut Barzani, sorun sadece PKK sorunu değil. Sorun Türkiye Kürdistanı sorunudur diyor ve bu sorunu barışçıl ve demokratik bir şekilde çözmek gerekir diyor.
Türk genelkurmay başkanı buna ‘hasmane konuşma’ diyor. Peki hasmane olmayan tutum ne dir?
Türk’ler, yarattıkları hayal aleminde dolaşıyorlar. Kendilerinin yarattıkları temelsiz ve yalana dayalı propagandadan o kadar etkilenmişler ki, artık kendi propagandalarına inanır hale gelmişler.
Türklerin gönül ve hayalinde olanı biliyoruz. Kürtlerin bir gün aniden yok olmaları veya Kürtlüklerini aniden unutmalarıdır istekleri.
Kürtleri tamamen ortadan kaldırmak oldukça zor görünüyor. Son yüzyılda bütün dünya bunun için uğraşmış olmasına rağmen tam başardıklarını söylemek mümkün değil. Batı ve Doğu blokları, bütün etki alanlarını da kullanarak, Kürt milletini ortadan kaldırmaya çalıştılar ve birden fazla sinsi planı da devreye sokarak ‘Kürt probleminden’ kurtulmak istediler.
Fakat mümkün olmadı ve artık Türkler dışında Kürtlerin tümden ve birden yok olmasını isteğen kimse yoktur.
Türklerin bütün Kürtleri bir meydana toplayarak nükleer silahlar ile yok etmesi de mümkün görünmüyor.
İkinci alternatif, yani Kürtlerin aniden Kürt olduklarını unutması ve tümünün kendilerini ‘mutlu Türk’ hissetmesi ise oldukça zor görünüyor. Böylesi bir olay daha önce meydana gelmemiş, günümüz tekniği ve bilimi bunu başaracak kadar da gelişmemiştir.
O zaman Türklerin derdi nedir ve dermanı nedir?
Türkiyede meydana gelen olaylar derdi gösteriyor. Sırplaşmak.
Bu derdin nasıl tedavi edildiğine de yakın tarih şahittir.
Barış ve diyalog dilini unutmak, kendi ordu ve silahlı elemanlarının silahsız insanlara karşı uyguladıkları şiddete güvenmek ve kendi analizlerine göre, kendilerinden güçlü olanların bölgenin koşullarından dolayı, kendilerine karşı silah kullanmayacağı hesabıdır.
Bu hesabın tutmayacağı gayet açıktır. ABD, AB, Rusya ve Çin û Maçin’i hesab dışı tutsak ta, yanlış bir hesaptır.
1- Kürdistan’ın güneyinin Irak’ın parçası olarak kalmasının mümkün olmadığı gayet açıktır.
2- Kürdistan’ın güneyi bugünkü sınrlar içerisinde hapsedilemez, hapsedilirse boğulur.
3- Kürt milleti boğulmaya razı değil ve rızasını gösterebilecek araç ve gereçlere sahiptir.
4- Bölge devletleri eskisi gibi Kürtlerin boğdurulması üzerine anlaşamazlar.
5- Kürdistan’da meydana gelebilecek ağır bir kriz, global güçlerin müdahalesini sağlar ve Kürtler istedikleri an çok büyük kriz yaratabilirler.
6- Türk ‘devleti ve milleti’ ile çok büyük bir kriz içerisindedir. En ufak bir başarısızlık, Türk devletini paramparça eder. Kürtler, Türklere istedikleri başarıszlığı sunabilir güce sahiptir.
Türklerin çok arzu etmelerine rağmen koşullar Kürt-Türk savaşına uygun görünmüyor. Bütün gelişmeler, Sirbistan modelini gösteriyor. Türkiyede yaşayan insanlara terör uygulayan sivil ve askeri çetelerin etkisizleştirilmesi gerekiyor. Sırp halkı, çeteleri tasfiye edebilecek güce sahip değildi ve dışardan gidip tasfiye ettiler. Türkler de güçlendikçe dışardan müdahale kapısını biraz daha aralıyorlar.

Allahu a’lem NATO’ya da karşılar

Türk Başbakan’ı Tayip Erdoğan’ın dış politika başdanışmanı, Ahmet Davutoğlu, Türklerin, ABD ve NATO askerlerinin Kürdistan’ın güneyinde bulunmasına karşı olduklarını söyledi. The German Marshall Fund of the Unıted State’nin düzenlediği bir forumda konuşan Davutoğlu, Türk devletinin ABD ve NATO askerlerinin Kürdistan’ın güneyinde bulunmasına karşı olmalarını garip bir argümana dayandırdı. Davutoğlu “…bu durumda Washington'un, Irak'ın orta bölgelerinden çekilmek zorunda kaldığını kabul etmiş olacağını belirtti.”
Türk yetkilileri daha önce de bu tutumlarını belirtmişlerdi. Tayyip Erdoğan, ABD’nin askeri birliklerinin bir kısmını Kürdistan’ın güneyine çekmesine karşı olduklarını söylemişti. O zamanki “sözde” gerekçe ‘Kuzey Irak’ın güvenlikli” olduğuydu. Şimdiki “sözde” gerekçe ise, askeri kuzeye çekmenin anlamıdır.
Esas gerekçe ise başkadır
Türk devleti NATO’ya karşıdır ve NATO’yu Türk devletine düşman bir güç görüyor. NATO ve ABD’yi Türk devletini parçalayacak aktörlerin en birincisi olarak değerlendiriyor. Bunu “emekli” generaller defalarca dile getirdiler. Emekli generaller Türk devletinin fiili ama resmi olmayan politikasını dile getiriyorlar.
Türk generalleri ve yetkililerinin NATO ve ABD’yi düşman görmeleri sadece bir evhama dayanmıyor. Maddi temeli ve söylenmeyen mantıki gerekçeleri vardır. Batı alemini korumak amacı ile kurulan NATO, Sovyetlerin dağılmasından sonra, Batı sistemini korumak ve geliştirmek görevini üstlenmiştir. Esas tehlike terör olarak tesbit edilmiştir.
Türk devleti ve devleti idare eden elit, kendilerini Batı aleminin parçası görmüyor, terörü de esas tehlike değerlendirmiyor. Daha doğrusu NATO’nun diğer üyeleri ile Türkler arasında terör’ün tanımında anlayış birliği yok. Onun için de Türkler, NATO’nun Karadeniz bölgesinde güçlenmesini veto tehdidi ile engellediler.
Batılı kimi analizciler, Türk-NATO ittifakının bozulmasını ’İslami’ Tayyip Erdoğan partisine bağlıyor. AKP’nin NATO ve Batı’ya allerjisinin olduğu doğru olmakla birlikte, generallere göre Türk dış politikası ve askeri ittifaklar, AKP’ye bırkaılmayacak kadar önemlidir ve bırakılmıyor.
Türkler, NATO askerinin Kürdistan’ın güneyinde bulunmasına karşı olmalarını, Türk askerinin Kürdistana tehditinin engellenemsine karşıymış gibi ima ediyor. Bu gerekçe bir çok insana makul görünse de yeterli değil. ABD veya Batı’nın Türk saldırılarını durdurmak için orada asker bulundurmaları gerekmiyor. Batılılar, Türklerin kuyrukları üstünde oturmalarını sağlayacak askeri, yarı-askeri ve askeri olmayan birden fazla araca sahipler.
O halde problem nedir?
Problem NATO’nun geleceğe yönelik planlarıdır. Türkler Batı aleminin parçası olamıyor ve artık ”NATO şemsiyesini” kuruyucu görmediği gibi, parçalayıcı görüyor.
Onun için Türk:
1- NATO veya ABD askerinin Kürdistan’ın güneyinde bulunmasını Türk, İran ve Suriye’nin bölgedeki hareket kabiliyetini oldukça kısıtlayıcı bir faktör olarak değerlendiriyor.
2- NATO’nun Karadeniz ve Kafkasya’da güçlenmesini, kendisinin anlamsızlaşması ve güçsüzleşmesi şeklinde değerlendiriyor.
3- NATO’nun Ortadoğu’da güçlenmesini Türk devletinin yıkılışı olarak değerlendiriyor ve büyük bir ihtimal ile, ilerde Kürdistan’ın NATO üyesi olmasına karşı olacaktır.
4- NATO’nun Asya’da—Türk devleti konsepti dışında—faal olmasını ’köprü’ espirisini geçersiz kılacağını düşünüyor.
Türk, NATO’nun planlarını engellemek, ertelemek ve anlamsızlaştırmaya çalışıyor ve bu devlet politikasıdır.
Türk-NATO ilşkilerinin yeniden dizayn gerekliliği NATO çevrelerinde de tartışılır hale gelmiştir. ”NATO içinde NATO’ya karşı” durum fazla devam edemez, ama bir tıkanıklığın da olduğu farkediliyor. Türkler tıkanıklığı kullanmaya çalışıyor. NATO askerinin Kürdistan’ın güneyine yerleşmesi tıkanıklığın açılmasına da yardımcı olabilir.

MIT Fransada (terör) eylemi yaptığını söylüyor ve Fransa devleti hiçbir şey yapmıyor

MİT'in eski Yurtdışı İstihbarat Başkanı Nuri Gündeş NTV’deki programda açık açık Fransada terör eylemi yaptıklarını söyledi. Daha önce de Türk istihbaratçılar aynı şeyi söylemiş ve Fransa da bomba patlatıklarını, insan öldürdüklerini söylemişlerdi. Fransa faillerin açık ittiraflarına rağmen sessiz kalmış ve kalıyor. Can Dündar’ın ”Neden” programına katılan eski MIT’çi aynı iddiaları tekrarladı ve Marsilyadaki Ermeni anıtını bombaladıklarını söyledi.
Can Dündar Nurü Gündeş’ten şöyel aktarıyor:
["Marsilya'da bir Ermeni abidesi yapıldı. Oranın devlet başkanı açtı orayı... Devletin ne polisinin, ne de askerinin ulaşamayacağı menzillerde savaş veren insanlar olarak bizler oralara gittik. Ben gitmedim, ama ekibim gitti.]
Tam bir terörist ve eşkiya gibi konuşan Nuri Gündeş yaptıkları terör eylemleri ile övündüğü gibi Behçet Cantürk’ü yakaladıklarını, devlet tarafından öldürüldüğünü ve bunun bazen yapılmasında bir yanlışlık görmediğini söyledi.
MIT elemanı Alaattin Çakıcı ile ilgili de bazı açıklamalarda bulunan Gündeş, Alaattin çakıcıdan özür diledi ve şöyle dedi:
[”Bir mecmuada bana Alaattin Çakıcı'yı sordular, 'Ben devlete böyle sonradan sıkıntı olacak kişilerle pek iş yapmadım' dedim. Bana mektup yazdı hapishaneden... Şimdi dinliyorsa beni yanaklarından öperim, devlete eğer hizmeti varsa...”]
Fransa ile Türklerin ilişkileri oldukça karışıktır. Fransa bir nevi Türk istihbaratı elemanları ve kirli işler elemanlarının sığınma yeridir. Türk istihbarat elemanları, terör eylemi yapıyor yakalanmıyor. Alaattin Çakıcı, Abdullah Çatlı vb.ler hep Fransada kalmış ve Fransada eylem yaptıklarını söylemişler.

donderdag, februari 08, 2007

Türkler KKTC’den vazgeçiyor

KK-Haber
DIYARBEKIR, 28/1 2007 — Türk Kara Kuvvetleri komutanı Ilker Başbuğ Kıbrısta yaptığı konuşmada ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhurriyetin’den vazgeçecekleri işaretini veriyor. Başbuğ’un konuşması şimdiye kadarki Türk generallerinin konuşmalarından oldukça farklıdır ve Kıbrısın iki toplumdan oluşan tek devlet olabileceğini söylüyor. Başbuğ’un istediği Türk devletinin Kıbrıs’ta garantörlüğü ve Doğu Akdeniz’de silahlı güçler arasındaki dengenin korunmasıdır.
Türk kara kuvvetleri komutanı İlker Başbuğ geçtiğimiz hafta başında Kıbrısa gitmiş ve “Barış 2007 Plan Semineri” sonrasında basına yaptığı açıklamlarda, şimdiye kadar olan tutumlarından farklı konuştu.
Türkler 33 yıllık işgalden sonra ‘garantörlük’ işine razı olduklarını söylüyorlar. Kıbrıs’a ‘sözde’ yardım için giden Türk askeri güçleri, kısa bir süre sonra ‘Kıbrıslı Türkler’ tarafından işgalci olarak görüldüler ve ‘Kıbrıslı Türkler’ yıllarcadır Türk ordusunun Kıbrısı terketmesini istiyor.
İlker Başbuğ katıldığı ‘Barış 2007 Plan Semineri’nde yaptığı konuşmada Türk devletinin isteklerini dile getirdi. Başbuğ konuşmasında şöyle diyor:
"Türkiye’nin, Kıbrıs Cumhuriyetinin Kuruluş, Garanti ve İttifak antlaşmaları çerçevesinde; Kıbrıs’a karşı tarihi, ahdi ve hukuktan doğan sorumlulukları ve hakları bulunmaktadır.Sorumluluklarımızın başında, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Silahlı Kuvvetleri olarak, Kıbrıs Türk halkının güvenliğinin ve savunulmasının sağlanması gelmektedir. 1960’da bu antlaşmalar imzalandığı zaman ne kadar geçerli ve yürürlükte ise bugün 2007 yılında da aynı şekilde geçerliliktedir ve geçerliliğini de koruyacaktır.Diğer sorumluğumuz ise İttifak Antlaşmasının girişinde de ifade edildiği gibi, Kıbrıs, Türkiye’nin güvenliğinin sağlanması ve Doğu Akdeniz’deki mevcut dengenin korunması açısından da tarihi, stratejik bir istikrar ve denge rolü oynamaktadır. Bunun hiç bir zaman unutulmaması lazım."
Bu KKCT’nin korunması değil. İlker Başbuğ, Türk devletinin isteği “Kıbrıs Türk halkının güvenliği” ve “Kıbrıs, Türkiye’nin güvenliğinin sağlanması ve Doğu Akdeniz’deki mevcut dengenin korunması” olarak açıklıyor. Bu Türklerin ‘iki devletli Kıbrıs’tan oldukça farklıdır.
İlker Başbuğ problem’in çözümü konusunda da şöyle diyor:
"Çözüm çalışmalarında, özellikle, iki kesimlilik, Garanti ve İttifak antlaşmalarının delinmeden ve sulandırılmadan korunmasını hiçbir zaman unutmamamız lazım. Eğer bu hususlarda hata yapılırsa, bu hususlara gerekli dikkat verilmezse, kanaatimizce Kıbrıs Türk halkının geleceği ipotek altına alınabilir.
Bu geçmişten alınması gereken, bizce en büyük derstir"
İlker Başbuğ’un konuşmasının Türk devletinin resmi görüşünü yansıtıp yansıtmadığı belli değil. Daha doğrusu Türk devleti bu konuda resmi bir politikaya sahip olamıyor ve yarın başka bir general çıkıp farklı şeyleri söyleyebilir.
Ama Türklerin bütün cephelerde sıkıştıkları bir gerçektir. Avrupa Birliği ile ilişkiler Kıbrıs yüzünden durduruldu, ABD ile ilişkileri berbat, İran ile ilişkileri güvensiz, Rusya ile ilişkileri belirsiz ve en önemlisi Kürt milletine düşman politikasını sürüdüryor.
Türk devletini ”dış güçlere” tavizkar Kürt milletine tehditkar politikası devam ediyor. Türkler; Romlar’a, Ermenilere taviz vererek Kürt milletine karşı savaşmaya çalışıyor olabilir.

Tehdit eden kim?

KK-Haber
DIYARBEKIR, 4/2 2007 — Türk medyası yalan ve yanlış bilgi vermekten başka bir şey bilmez. Hergün Kürt liderlerin ’tehditlerini’ manşetlere çıkarıyor. Türk yetkilileri, hemen hemen her gün ve açık bir şekilde Kürdistan’ın güneyine silahlı müdahalede bulanacaklarını açık açık söylüyorlar. Türk başbakanı, Dışi İşleri bakanı dahil en yetkili kişiler açıklama yapıyor. Açıklamlar bir yana, sınıra 200 000 asker yığdıklarını söylüyorlar ve askeri müdahelenin bu baharda olacağını söylüyorlar. Kürt liderler de ’saldırırlarsa kendimizi savunuruz’ diyorlar ve Türklere göre bu ’Kürtler tehdit ediyor’ oluyor.
Mesud Barzani 2006 yılı içerisinde, Türkler ile ilgili yalnızca bir açıklaması olmuştur
Türkler, kuzey ile güney Kürdistan arasındaki ”sınıra” 200 000 asker yerleştirdikleri zaman ve Türk medyası açık açık askeri yığınağın amacının işgal olduğunu yazdığı zaman, Mesud Barzani (Mayıs 2006) açıklama yaptı ve Türklerin işgal planına karşı savaşacaklarını söyledi. Kürtlerin ilerleme kervanını durdurmaya çalışanlara ’iç problem’ yaratacaklarını söyledi.
Türk medyası kendisini çok zorlamasına rağmen, Barzani’den açıklama bulmuyordu. Barzani’nin Ağostus ayında Suleymaniye’ye yaptığı ziyaret sırasında uydurdular ve tekrar ’Barzani tehdit ediyor’ dediler. Oysa Barzani’nin o zaman herhangi bir açıklaması olmamıştı.
2007 yılı içerisnde de Türklerin sürekli ve hergünkü açıklamalarına karşılık Mesut Barzaninin ayrı yerlerde ve ayrı günlerde, yaptığı konuşmalarda aynı sürece cevap vermiştir.
Bu süreci başlatan ve sürdüren Türklerdir. 2007 yılının savaş yılı olacağını yazan ve ona göre hazırlık yapan Türkler ve Türk ordusudur. Bundan iki yıl önce ’Metal Fırtına’ 2007 yılını işaret ediyordu. Türklerin stratejist ve yazarları, 2007 yılı ile ilgili yüzlerce belki binlerce makale yazdılar. Yazılan ve söylenenlerin %90 Türklerin 2007 de müdahale edeceklerini doğrulayan ve teşvik eden yazılar ve konuşmalardı. Aleni savaş ilanına karşı çıkanlar da ’örtülü savaş’ öneriyor. Bu süreç devam ediyor ve Mesut Barzani bu süreç ile ilgili açıklama yapıyor.
Gerginlik yaratan ve kışkırtıcılık yapan en üst düzeydeki Türk yetkilileridirTayyip Erdoğan’ın birden fazla kere, TV ekranlarında ve gazetecilere, kendi partisinin gurup toplantısında (09-01-2007) açıkça Irak’ın içişlerine müdahale olan açıklamalarda bulundu.
Irak anayasasının öngürdüğü şekilde Kerkük’te referandumu’u kabul etmeyeceklerini söyledi. Kürdistan İdaresi Başkanlığı bürosundan Erdoğan’a yazılı cevap verildi ve kimseinin Irak’ın iç işlerine müdahale etme hakkının olmadığını ve Türklerin zayıf noktalarını unutmamaları gerektiği belirtildi.
Türk Dışişleri Bakanı Abdullah Gül 2006 ve 2007 yılları içerisinde defalarca Kürdistana ve Irak’a müdahale olan açıklamalarda bulundu ve siyasi jargona uymayan ifadeler kullandı. Kürt liderler cevap vermediler.
Türk Adalet Bakan’ı Cemil Çiçek ancak kendisine yakışır bir dil ile Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’den, söz etmek değil, küfür ettiği zaman da Kürt liderler kendisine cevap vermedi.
Mesud Barzani, son açıklmasında ‘Türkler veya İran bize saldırırsa kendimizi savunuruz’ diyor.
Türk medyası (özellikle Fethullah Gülen’in Zaman Gazetesi ve Erdoğan’a yakın Yeni Şafak Gazatesi) Barzani tehdit ediyor şeklinde yazdılar.
Bunun neresi tehdit?
‘Kendimizi savunuruz’ hangi dilde, hangi akıl ve mantığa göre tehdit oluyor?
Kürt liderlerin ne demesini bekliyorsunuz?
Gelin bizi öldürün, ülkemizin özgürleşen birkaç metresini de işgal edin mi demelerini bekliyorsunuz?
Fakat sadece Kürt liderler değil, Kürt milletinin hemen hemen tümü Kürdistan’ın özgürleşen topraklarını, Kerkük’ü savunmaya hazırdır.
Bundan kuşku duyan, deneyerek hakikatı öğrenebilir.

MIT Fransada (terör) eylemi yaptığını söylüyor ve Fransa devleti hiçbir şey yapmıyor

MİT'in eski Yurtdışı İstihbarat Başkanı Nuri Gündeş NTV’deki programda açık açık Fransada terör eylemi yaptıklarını söyledi. Daha önce de Türk istihbaratçılar aynı şeyi söylemiş ve Fransa da bomba patlatıklarını, insan öldürdüklerini söylemişlerdi. Fransa faillerin açık ittiraflarına rağmen sessiz kalmış ve kalıyor. Can Dündar’ın ”Neden” programına katılan eski MIT’çi aynı iddiaları tekrarladı ve Marsilyadaki Ermeni anıtını bombaladıklarını söyledi.
Can Dündar Nurü Gündeş’ten şöyel aktarıyor:
["Marsilya'da bir Ermeni abidesi yapıldı. Oranın devlet başkanı açtı orayı... Devletin ne polisinin, ne de askerinin ulaşamayacağı menzillerde savaş veren insanlar olarak bizler oralara gittik. Ben gitmedim, ama ekibim gitti.]
Tam bir terörist ve eşkiya gibi konuşan Nuri Gündeş yaptıkları terör eylemleri ile övündüğü gibi Behçet Cantürk’ü yakaladıklarını, devlet tarafından öldürüldüğünü ve bunun bazen yapılmasında bir yanlışlık görmediğini söyledi.
MIT elemanı Alaattin Çakıcı ile ilgili de bazı açıklamalarda bulunan Gündeş, Alaattin çakıcıdan özür diledi ve şöyle dedi:
[”Bir mecmuada bana Alaattin Çakıcı'yı sordular, 'Ben devlete böyle sonradan sıkıntı olacak kişilerle pek iş yapmadım' dedim. Bana mektup yazdı hapishaneden... Şimdi dinliyorsa beni yanaklarından öperim, devlete eğer hizmeti varsa...”]
Fransa ile Türklerin ilişkileri oldukça karışıktır. Fransa bir nevi Türk istihbaratı elemanları ve kirli işler elemanlarının sığınma yeridir. Türk istihbarat elemanları, terör eylemi yapıyor yakalanmıyor. Alaattin Çakıcı, Abdullah Çatlı vb.ler hep Fransada kalmış ve Fransada eylem yaptıklarını söylemişler.

AFP: Condoleezza Rice Abdullah Gül’e Irak’ta Kürt gerillalarına saldırmama telkininde bulundu

KK-Haber
DIYARBEKIR, 8/2 2007 — ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Türk Dışişleri Bakanı Abdaullah Gül’e Kürt gerillalarına askeri saldırıda bulunmamaları için telkinde bulundu. Türk Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ABD’de bulunuyor ve ABD Dışişleri Bakanı ile evvvelki gün (06-02-2007) görüşmüştü. Yakında Türk Genelkurmay Başaknı Yaşar büyükanıt ta ABD’ye gidecek. Türk medyasının haberlerine göre, bu hafta sonu ABD’ye gitmesi daha önce kararlaştırılan Türk meclisi heyetinin ziyareti Abdullah Gül’ün isteği üzerine bilinmeyen bir tarihe ertelendi veya tamamen iptal edildi.
AFP 07-02-2007 tarihinde verdiği haberinde, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’nin Türk Dışişleri Bakanı Abdullah Güle, Irak’ta Kürt gerillalara karşı askeri harekat yapmaması için sert telkinde bulunmuş.
Türk Dışileri Bakanı Abdullah Gül ABD’de bulunuyor ve yakında Türk Genelkurmay başkanı da ABD’ye gidecek. Abdullah Gül Washıngton’da yaptığı basın toplantısında PKK gerillarına karşı sınır ötesi askeri operasyon konusunda sorulan soruya, "Yapılmaması yönünde ABD’den bir telkin söz konusu değil" dedi.
Ancak Türk medyasına yansıyan haberlere bakılırsa ziyaret, Türklerin beklentilerini karşılamıyor.
Bu hafta sonu Türk meclisinden de bir heyet ABD’ye gidecekti ama Abdullah Gül’ün isteği üzerine ziyaret bilinmeyen bir tarihe ertelenmiş veya tamamen iptal edildi.
Türk devleti ve hükümeti ABD karşıtlığını yükseltmek için, ABD heyetlerinin gelişi öncesinde ve Türk heyetlerinin ABD ziyaretleri öncesinde, yalana dayalı temelsiz bir beklenti oluşturuyor. Sonra ‘yaratılan beklenti’ karşılanmadığı zaman da ABD’ye küfür ediyorlar ve bu sefer de aynı şeyi yaptılar.