dinsdag, december 19, 2006

'Zübeyde çocukları’ töremize küfür ediyor

Mewla Benavî
Türkiye denilen kemalist diktatörlüğün töresiz ve soysuz olduğu biliniyordu. Ama son zamanlarda sanki bunlar’da bir artış oldu ve artık açık açık törelerimize küfür etmeğe başladılar. Televizyon, radyo ve gazeteler’de utanmadan arz-ı endam etmeğe başladılar. İslami cenaha mensup kimi kişiler de kervana katıldı ve törelerimize saldırmaya başladılar. Kemalist pis kalıplara göre, düşünmeden konuşmak, dışında hiçbir özelliği olmayan cühela sürüsü pervasızlıklarını eyan beyan bağırıyor. Töresizlerin tek derdi Kürt milletidir, Kürt milletine saldırıyorlar.
Türk devleti sürekli ve sistematik olarak Kürt milletine karşı çok yönlü bir savaş sürdürüyor. Aptallaştırıcı medyaları aracılığı ile Kürt olan, insan ve insani olan herşeye saldırıyorlar. Cühela sürüsü düşünce kabiliyetini yitirdiği için de yaptığı işin sonucunu hesaplayamaz ve kendi çocukları için ne tür bir sonuç doğuracağını da düşünmez. Daha doğrusu çocukları umurlarında değil.Cahil medya şeflerinden bir tanesi kendisi ve çocukları için şöyle yazıyordu:
[Aslında benim ve ailemin asıl soyadı "Özkök" değil.
Gerçek soyadımız "Rodop".
Nitekim rahmetli dedem, babaannem ve amcam "Rodop" soyadını taşıyordu.
Babam 1920'li yılların sonuna doğru Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelebilmek için eniştemin soyadı olan "Özkök"ü almış.
Annesi, babası, kardeşleri Bulgaristan'da kalmış, o ise 9 yaşındayken eniştesiyle birlikte Türkiye'ye gelip bir matbaada çırak olarak çalışmaya başlamış.
Anlayacağınız, hayatımla birlikte soyadımın da bitmesi, aslına bakarsanız benim için çok fazla bir şey ifade etmiyor.]
Etmez tabii. Şarap içmek varken bu tür gereksiz şeylerin önemi mi olur.
[Zaten yazı bittiğinde de karıma dönüp, "Tansu" diye seslendim.
"Bir kadeh şarap içelim mi?.."]
Medya şefinin söyledikleri sadece bu kadar değil, ama bu kadarı onun ne olduğu ve ne demek istedğini anlamak için yeterlidir.
Şimdi töresiz takımının nasıl işlediğine bakalım.
Bir adam rastgele cinsel organını bir yere sokuyor ve bunun sonucunda çocuklar meydana geliyor. Erkek ve dişiler’in rastgele ve bazen seksüel ihtiyaçlarını gidermek için sokuşmaları sonucu meydana gelen çocuklara, kariyerleri gereği ve istemeyerek bakmak zorunda kalıyorlar. Sihirli rakam 18 gerçekleştiği zaman da, mecburi sorumluluk bitiyor. Ne çocuklar’ın soyadları (Türk devletinin insanlara zorla verdiği ‘soyadı’nın hiçbir değeri yok, kasıt kişilik, töre ve gelenektir, aidiyettir), ne çocuların geleceği ve ne de çocuklar’ın yapacakları umurlarında değil. Eh bir de ‘çocuklar okul okuyup iş-güç sahibi olurlarsa’ artık görev eksisz yerine getirilmiş sayılıyor. İşte töresizlik böyle işliyor ve töresizlerin bağlı oldukları maddi olmayan hiçbir değer yoktur.
İnsana benzeyen yaratıklar bu hale geldikleri zaman da artık odundurlar ve hiçbir değerleri yoktur.
Bizde ise töre önemlidir. Bizde bireyin cinsel yaşamı, toplumumun cinsel yaşam kurallarına bağlanmıştır. Töremize göre aile müessesesi oldukça önemlidir ve bireysel sorumluluk sınırlarında değerlendirilmiyor. Toplumumuz örgütlüdür. Bizde birey; aile, kabile, aşiret ve aşiretler konfederasyonu hiyerarşisi içrisinde önemlidir. Dolayısıyla birey sadece kendisinden sorumlu olmadığı gibi başka kurum ve kuruluşları da hesaba katmak zorundadır. Birey sadece örgütsel hiyerrarşi içerisinde etkili olabilir. İşte Türklerin töremizi tehlikeli görmelerinin esas nedeni budur. Örgütlerimizi çözmeğe ve toplumumuzu dejenere edebilmek için törelerimize saldırıyorlar, bizi savunmasız bırakmak istiyorlar.
Töremize göre çocuklarımız ile ilgilenmemiz gerekli ve bizim için sihirli rakam 18 geçerli değil. 18 öncesi önemli olduğu kadar, sonrası da önemlidir. Töremize göre kız alıp vermek önemlidir ve kız alıp vermenin asırları aşan etkisi vardır. Biz dedelerimizin dedelerinin dayılarını tanıyoruz onlara dayı diyoruz. Dayı ve yeğen olamanın hukuki gereklerini yerine getirmek kültürümüzün önemli bir parçasıdır.
Töremize göre çocuklarımız sadece biz yaşadığımız zaman değil, ölümümüzden sonra da önemlidir. Yani baba ve anneler topluma yararlı çocuk yetişrmeği, geleneklerimize saygılı ve onları uygulayan çocuklar yetiştirmeği toplumsal görev bilirler. Onun için de erkek ve kız çocuklarımızın kiminle evleneceği önemlidir. Bu o kadar önemlidir ki sadece biryesel bir seçim ve sorumluluk değildir. Ulusal kültürümüz, aşiretimizin, akrabalarımızın, baba ve annelerimizin, kardeşlerimizin bu konuda hak ve sorumlulukları vardır.
Şimdi töresizler çıkıp bireyin özgürlüğünden, zorla evliliklerden, başlıktan ve çokeşlilikten söz edecekler. Bütün marifetleri kölelik olan ve güçlü olana ‘don indiren’ takımın bu konuda konuşma hakkı yoktur.
Bunlar, Avrupai zannetiği, ya da modern saydığı kemalist soysuzluğu mutlak gerçek kabul eder. Kafası başka türlü işlemez.
Oysa cinsel yaşam, insanlık ile brlikte kurallara bağlanmıştır. Bunun özel bir din ile ilgisi yok. Sadece İslam Dini bu konuda kaidelere sahip değil. İslam öncesi bütün dinler de bu konuyu aşağı yukarı aynı şeklide kurallara bağlamıştır. Yani dinler, insani bir sorun olan bu önemli konuda kural ve kaideleri formüle etmiştir.
Soysuz takımına göre başlık almak ‘kız stamak’tır. Peki Hindistan ve Pakistan’da kızın ailesi erkeğe başlık ödüyor. O zaman Hintliler kendi oğullarını mı satmış oluyor?
Referanslarında sadece para olanlar, kendi kızını zengin birine vermek için herşeye katlanan ve herşeyi kabul edenler, törelerimize küfür ediyorlar. Tabii ki bunlardan başlığın hikmetini anlamalarını beklemiyoruz. Ama susmaları gerektiğini de onlara bildirmek zorundayız ve susmalılar.
Kürdistan’da ve Kürtlere karşı uygulanan nedir?
Türk devlet’inin resmi ve fiili politikası, Kürt milletini parçalamak ve savunma sistemlerini ortadan kaldırmaktır. Töre; Kürt milleti’nin önemli savunma müesseslerinden bir tanesidir. Türk devletinin denetiminde, Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde ve Kürdistan’da fuhuş geliştiriliyor. Türk polisi ve askerinin yanında fuhuş ve uyuşturucu kullanımını yaygınlaştırcı özel birimler— Merak edenler, Ahmet Sümbül’ün Güneydoğu’da Fuhuş adlı kiatbına bakabilir—kurulmuştur. Kürdistan’da gelişen ahlaksızlığın, hırsızlığın, fuhuşun esas nedeni, Türk devlet’inin sistematik ve hedefe yönelik politikasıdır. Ahlaksızlık, Türk devletinin silahlı güçlerinin kontrolünde ve denetiminde geliştiriliyor. İki kişinin biraraya gelemediği dönemlerde de uyuşturucu ve fuhuş için, şehir ve kasabaların içinde ve dışında ‘denetimsiz’ mekanlar vardı, vardır.
Türk politikacıları ve şirketleri, Türk medyası ve ünversiteleri, Türk devletinin bütün kurum ve kuruluşları Kürtlere karşı bilinçli ve yoğun bir mücadele içerisindedir. Kürt toplumunu parçalamak ve soysuzlaştırmak için, yani kendilerine benzetmek için okul açıyorlar, konferans veriyorlar, para veriyorlar, tehdit ediyorlar, öldürüyorlar.
Kürt milleti de buna karşı durmaya çalışıyor ve kendisini savunuyor. Bu savunma’nın şiddet ile mi, yoksa başka metodlar ile mi yapıldığının önemi yok. Ama bir millet olarak kendimizi savunmak zorundayız. Bu savunmadan bazen bize ait olanlar zarar görse de kendimizi savunmak zorundayız.
Türk kurumları suçludur, katildir ve çirkindirler. Söylediklerinin hiçbir değeri yok. Amaçlarını biliyoruz. Giydikleri ‘bireğin özgürlüğü’ kılıfının altındaki vehaşetlerini biliyoruz. Bunlar özgür olan her şeye karşıdırlar. Hedeflerinin merkezinde Kürt milletini ortadan kaldırmak ve Türk devletini yaşatmak vardır. Yani kendi biryesel ve örgütsel çıkarları dışında hiçbir amaçları yoktur. Bunlar ‘damızlıkçı’lardır, bunlar kızların bekaretlerini henüz çocuk’ken bozmayı önerenlerdir.
Başka bazıları da son zamanlarda, soysuzlara özenmeğe ve benzemeğe çalışıyor. Töre ile ilgili konuşuyor ve töresizleştirme ayinlerine katılıyorlar. Bunları da ‘zübeyde çocukları’ saflarında mı sayalım?