dinsdag, december 19, 2006

KURDISTANDA SON DURUM -1

Mewla Benavî
Düşmanlarımıza inanırsak, ABD bizi satmış veya satmak üzere. Enformasyon kanallarının bu derece açık olduğu bir dünyada düşmanlarımız yerine, kendimize inanırsak daha doğru yapmış olmaz mıyız? Her satışta bir al-ver olayı vardır. Peki şimdi ABD Kürtleri satarsa karşılığında ne alacak? Eğer düşmanlarımızın bir kısmının söylediği doğruysa, zaten bir al-ver de söz konus değil. ABD müttefikleri ile birlikte, Batı alemi, bir bütün olarak yenilmiş bulunuyor. Yani bir al-ver’den ziyade bir yenilgi söz konusu ve yenilmiş taraf ile pazarlık yapılmaz.
”Bizim Türkler” son 10-15 yıl bizi; ’ABD sizi satar’a inandırmaya çalıştı. Niyetlerinin ne olduğunu biliyoruz. Bizim ile ilgili zerre pozitif düşünmediklerini de biliyoruz. Ama farzedelim ki onlar bize dost oldukları için bizi gerçeği görmeğe davet ediyorlar. Peki gerçekten ’dostlarımız’ durumu objektif görüyor mu? Görseler de bize durumu olduğu gibi anlatıyor mu?
O zaman durum nedir?
Ortadoğu problemleri bol olan bir bölgedir. Her devlet ve millettin kendisine göre problemleri vardır. Ama ABD’nin odaklandığı yer ve problem dünya problemi haline geliyor. Bu bizim ve düşmanlarımızın iradesi dışında bir vakaadır. Mevcut durumda, Ortadoğu’da, ABD’nin odaklandığı iki önemli problem vardır. Her iki problem de ABD’nin direk karıştığı problemlerdir.
Durum: Ortadoğu ’Soğuk Savaş’ dengeleri ile idare edilir olmaktan çıkmıştı. ABD Ortadoğu’ya demokrasinin gelmesi gerektiğini söyledi ve Ortadoğu’nun değişimini tek başına başlatacağını söyledi. Yani ’Soğuk Savaş’ dönemi müttefikleri ile birlikte hareket etmeyeceğini beyan etti. Uniliteral politika denilen şey, ABD’nin kendi başına kara vermesi ve kararı kendi gücü ve seçtiği müttefikleri ile birlikte uygulamasıdır.
İlk iş olarak Saddam rejimini, zincirin en zayıf halkasıydı, silahla yıktı. Saddam’ın ordusu dağıldı, Saddam yakalandı ve Irak devleti yok oldu.
Ortadoğu’da güçlü bir devlet olan İran boşluktan yararlanarak, ’kendisini koruma’ amacı ile nükleer silah elde etmeği hızlandırdı ve Ortadoğuya demokrasinin gelişinin kendisi için zararlı olduğunu düşündü. Onun için de, kendisini Suriye rejimine de siper etti, ediyor.
İran’ın nükleer silahları üretmeğe yaklaşması ve Irak’ta ’istikrarın’ gecikmesi ABD’yi pratik olarak zorluyor.
Yani esas olarak iki problem’den söz etmek mümkün: 1- Irak’ta istikrar 2- İran’ın nükleer silah elde etmesinin engellenmesi veya İran’ın sağlamlaştırılması.
Bu arada Ortadoğu’daki sorunları ve çözümlerini kapsayan Ortadoğu’nun demokratikleştirilmesi ve ABD’nin dünya liderliğini bir kenara bırakızyoruz. Halbuki ne ABD dünya liderliğinden vazgeçmiş bulunuyor ne de Oratdoğu’nun demokratikleştirilmesi iptal edilmiştir. Ama biz sadece durumu idare edilebilir bir şekilde muhafaza etmenin koşullarını arıyoruz ve Kürtler’in ’kırılmasının’ bunu sağlayıp sağlamayacağına bakıyoruz.
IrakOrtadoğu problemleri ’Soğuk Savaş’ ile bastırılmıştı, ama hiçbir problem çözülmemişti. ’Soğuk Savaş’ hiçbir problemi çözemedi, sadece problemleri erteletti, üzerini örttü.
Irak—Türkiye, İran, Suriye, Lübnan ve başka ülkeler de problemli kuruldular—problemli olarak kuruldu ve Saddam bütün dünyanın desteği ile problemleri ortadan kaldırmaya çalıştı ama muvvafak olamadı. ABD’nin, yeni konsepte göre, Ortadoğuya yerleşmesi, varolan problemlerin bastırılmış olmaktan çıkmasına neden oldu. Bu özellikle Şiiler için geçerlidir ve Şiiler Irak’ta artık Sunnilerin eski türden hakimiyetini kabul etmez.
Saddam sonrası Irak’ta, Arap nüfüsunun çoğunlığunu oluşturan Şii’ler iktidarda daha büyük pay sahibi oldular ve Sunniler Saddam rejiminin yıkılması sonucu iktidarlarını yitirdiler. Kürtler ise Şii ve Sunnilere nazaren daha hazırlıklıydılar. Kürtler’in asırlık mücadelesi ve yarım asırlık örgütleri vardı ve kendi bölgelerini, ABD’nin yardımı ile sağlama alabildiler. Kürdistan, Irak’ın diğer bölgelerine göre daha istikrarlı, daha müreffeh ve terörden uzak bir bölge oldu.
Irak’ta Şiiler ile Sunniler arasında, adı konulmamış, bir savaş sürüyor. Sunniler; ’amacı belli olmayan’ bir savaş sürdürüryor. Kah Türk’lerin, kah, Suudi’lerin, kah Suriye’nin ve bazen de kimsenin olmayan savaşını veriyorlar. Şiiler de sadece geleneksel Şii bölgeleri değil, özellikle Bağdat ve güneyine hakim olmaya çalışıyorlar.
İranİran İslam devrimi sonrası, ABD ile bağları kopuk bir devlettir. Ortadoğu ’Soğuk Savaş’ konseptine göre yönetildiği zaman, İran rejimi tehlikede değildi. Her ne kadar ABD ile arası iyi olmazsa da, Cumhuri İslami için hayat koşulları mevcuttu. Ama ABD’nin uygulamaya koyduğu yeni konsepte göre İran rejiminin yaşama şansı yok. İran rejiminin ne istediği tam bilinmemekle birlikte, İran devletini değil, Cumhuri İslami rejimini koruyucu bir politika izliyor.
İran’ın nükleer teknik ve nükleer silah elde etme çabası, ABD’yi ve hatta Avrupa Birliğini zamanından önce davranmaya mecbur ediyor. Yani henüz ’Irak işi’ belki ’Suriye işi’ hal olmadan İran ile uğraşmak zorunluluğu doğuyor. Bu koşulları oluşturan da İran’ın mevcut rejimidir. Iran’ı Suriye rejimine siper eden bu rejimdir, Lübnan’da problem yaratan bu rejimdir, Irak’ta nüfuz peşinde olan bu rejimdir.
ABD, İran’ın nükleer silah sahibi olmasının, kendi güvenliğini ve başta İsrail olmak üzere diğer müttefiklerinin güvenliği için tehlikeli olacağı kanaatine sahip ve İran’ın nükleer silah sahibi olmasını engellemeği hedef olarak seçmiştir.
İşte düşmanlarımız bu koşullarda ve bu problemlerden dolayı ’ABD sizi satar’ diyorlar. Daha doğrusu, şimdi bu argümanlar ile iddialarını dillendiriyorlar. Oysa Irak savaş’ı öncesinde de bizi, başka argümanlara dayanarak ’ABD sizi satar’a inandırmaya çalışıyorlardı.
Şimdi bu gelişmeler işiğında, ABD’nin ’Kürtleri satması’nın ABD ve bölgenin diğer devletlerine ne getirip ne götüreceğine bakalım.
Irak iç-kuvvetleri bağlamında al-ver
Teorik olarak Kürtler’i Irakta’ki terörü durdurmak için, Sunni veya Şiilere ’satmak’ olasılığını düşünmek mümkün.
Ama biliyoruz ki, Irak’ta teröre neden olan Kürdistan’ın durumu değil. Kürtler tümden yok olsa da Şii ve Sunniler arasındaki hakimiyet mücadelesi bitmez. Kürdistan tümden Sunnilere teslim edilse de Irak’taki şiddet ve terör bitmez. Yani Irak’taki ’iç-kuvvetler’in mücadelesi, Kürdistan içün ve Kürdistan üzerine değil.
Ötesi de var. Ötesi ise; bugün dahi eğer bir Irak var ise, Kürtler’in parçalanmış bir Irak yerine federal bir Irak’ı tercih etmiş olmalarıdır. Kürdistan’ın istikrarsızlaştırılması hiçbir şekilde Irak’ın diğer bölgelerinin istikrarına yardımcı olmaz. Terisne Irak’ın ve Ortadoğunun daha da istikrarsızlaşmasına neden olur.
Irak’ın tekrar ’Saddam’ın Irak’ı olması ise hiç mümkün değil ve sanırım izah etmeğe de gerek yok. Yani ne Kürtler ve Şiiler yok olup gider ve ne de Sunni egemenliğini eskisi gibi tesis etmek mümkündür. Bunu isteğen hiçbir devlet ve millet olmadığı gibi, bunu gerçekleştirecek güç te mevcut değil.
Irak nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Şii’lerin bütün Irak’a hakim olması ise sadece Arap ülkelerini değil, Türkleri, Avrupalıları ve hatta İran’a korkunç rüya gördürecek cinstendir. Onun için de Şiilerin Kürdistan ve İrak’a hakim olması mümkün değil.
Irak iç-güçleri bütün dünya için önemli olan ve dünyanın büyük kuvvetlerinin ’oyun alanında’ kendi başlarına oynaması mümkün değil ve hiçbir zaman da mümkün olmamıştır. Bu kendilerini ’Bölgesel Güç’ görenler için de geçerlidir.
O zaman şöyle söyleyebiliriz:
Bu sefer sorun çok büyüktür. Kürtler’in feda edilmesi esas aktörlere bir şey kazandırmaz, tersine kaybettirir. Kürtler’in feda edilmesi Irak’ın hiçbir sorununu çözmez, tersine sorunları ağırlaştırır. Kürtler; Irak’ın önemli bir iç-kuvveti olarak başka iç-kuvvetlere teslim edilmeyecek kadar büyük ve kiymetlidir. Sorun bu sefer o kadar büyük ki ’parçanın bütüne feda edilmesi’ işe yaramıyor.